İnsanın olmadığı yerde mizah olmaz. Bugün evde, okulda, sosyal medyada ve her yerde şaka tarzı üretimle gülüyoruz. Bizi güldüren her şeye “Mizah” diyoruz. Oysa, komiklik ayrı bir şey, mizah ise apayrı bir şey. Yani komik olan her şey mizah değil. Halkın sesi olmayan ve halkın sorunlarını dile getirmeyen mizaha, geyik muhabbeti desek daha doğru olur. Belki güldürür, hepsi o kadar. Okuyanın zekâsını harekete geçirmez. Görünenin dışında farklı bir şey söylemez. Kimseyi rahatsız etmez, kimseye mesaj göndermez.
Mizah nedir? Kısaca, “Mizah, güldürürken düşündürme sanatıdır” diyebiliriz. Mizah yazıyla yapıldığı gibi karikatür, fotoğraf, heykel, tiyatro ve sinema ile de yapılabilir. Güldürecek, düşündürecek ve eleştirecek. Amaç düşündürmek, araç güldürmek, görevi ise eleştirmektir. Aziz Nesin, “Mizah, bir kızgınlık eseridir”; Rıfat Ilgaz, “Mizah bir tavırdır” ve Muzaffer İzgü, “Mizah topsuz tüfeksiz bir silahtır” diyordu. Onların mizahı, halk yararınaydı ve güldürürken düşündürüyordu.
Mizah, geyik muhabbetine nasıl dönüştü? 90’lı yıllarda özel televizyonlar ve internetle tanıştık. 2000’li yıllarda hayatımıza sosyal medya girdi. Sosyal medyanın günlük hayatın bir parçası haline gelmesiyle, toplumdaki değişim ve dönüşüm hızlandı. Giderek görünürlülük/görünür olmak ön plana çıktı. Bir başka ifadeyle, insanlar sanal bir itibar peşinde koşmaya başladı. Okuyan ve düşünen insanlar, gören ve düşünmeyen bir insan tipine dönüştü. Akademik çevreler bu insan tipini “Homo Videns” (gören, düşünmeyen ve tüketen insan) olarak tanımlıyor. Sözünü ettiğimiz bu gelişmelerden mizah da payını aldı. Mizah, daha çok sosyal medyada yaşamaya başladı. İnsanlar zaman içerisinde kısa metinlere ve kısa videolara alıştı. Adına “Caps” denilen tek cümlelik espriler (fotoğraf ve resimlere düşülen notlar) ile “Emoji” olarak adlandırılan simgeler ortaya çıktı. Bunlar edebiyatın yerini tutmadığı gibi, edebiyatın içerisinde kendisine yer edinmeye çalışan mizahı zora soktu. Günümüzde ne yazık ki, mizah kitabı, okur için seçenek olmaktan çıktı. “Mizah kitabı okumaya gerek yok” gibi bir algı oluştu. Bazı okurlarımın, kitaplarımı aldıktan sonra özelden yazdıkları mesajlarda, “İlk defa bir mizah öyküleri kitabı okudum” demeleri acı bir gerçek.
Günümüzde sosyal medyada bir şey üretmek ve onu hızlıca insanlara ulaştırmak çok kolay. Sorun şu ki, üretilen şey çabuk eskiyor. Estetik anlayıştan uzak, hızlı tüketilen ve gülüp geçilen bu mizahın dünya görüşü ve sınıf bilinci yok. Cinsellikle ilgili esprilerin yanı sıra, argo ve küfür çok fazla. Toplumsal faydası olmayan bu yeni mizah türü, ister istemez güçlü olanın tarafında yerini aldı. Mizahçıların çoğu, edebi mizahın itiraz damarını canlı tutmadılar, tutamadılar. Belki ticari kaygılar, belki de politik mizahın kendileri için yarattığı sorunlar nedeniyle, “halk yararına mizah” ekolünü yaşatma konusunda çaba göstermediler. Sonuç olarak mizah, popüler kültürün tüketim malzemesine dönüşürken, edebiyatımızda mizah dili unutulmaya yüz tuttu. Toplumun eğitim ve kültür seviyesi düştükçe insanlar, beyinsel faaliyet gerektirmeyen esprilere gülmeye başlar. Geğiren ve gaz çıkartan bir film kahramanının, insanları katıla katıla güldürmesinin nedeni de budur.
Devir, sanatçıların değil, televizyonda ünlü olmuş kişilerin devri. Milyoner komedyenler, geyik esprilerle sululuk ve cıvıklık yaparak para kazanıyor. Yazılı ve görsel medyanın gerçek mizaha yer vermemesi onların işini kolaylaştırıyor. Sosyal medyada mizah tanımına uyan ürünlere rastlıyoruz ama bunlar, bir elin parmaklarını geçmiyor. Ayrıca güncel espriler içerdiği için edebiyata yansıması yetersiz. Gündelik espriler gelgeçtir, edebi mizahın itirazı daha etkili ve kalıcıdır. Kitap fuarlarında okurlarımla yaptığım görüşmelerden biliyorum, okuru bilgilendirdiğiniz/anlattığınız zaman iyi ve güzel olana sahip çıkıyor. Bu nedenle, mizahın edebiyat içinde yer alması için çaba gösteriyorum. Birilerine ilaç olmak ve “ben buradayım” demek isteyenlerin sesi olmak mizahçının görevidir. Mizahçı toplumdaki gerilimi azaltır, toplumu kendisiyle yüzleştirir. Özetle, mizah ciddi bir iştir…